Siz dünyanın merkezisiniz. Her şey sizden dışarı doğru yönelir. Evren ikiye ayrılır. Siz ve sizin dışınızdakiler. Maalesef işte ikiliği yaratan düşüncenin temeli budur.Özne ve nesne ikiliğini. Ancak herşey sizden dışarıya yöneldiği gibi dışarıdan da size dönecektir. Gerçekten özgür olursanız bu gidiş dönüşü kontrol edebilirsiniz. Fakat çoğu zaman bu geliş gidişler sizi kontrol eder. O zaman şu veya bu kişiyi şu veya bu ülkeyi suçlarsınız. İşte bu farklılık düşüncesi yaratır. Bununla birlikte bu geliş gidişler dünyadaki hayatın ritmini oluşturmaktadır. Bu geliş ve gidişler sırasında hiç bir şey kaybolmaz, her şey dönüşür. Hayat nefes alır, sizin nefes aldığınız gibi. Bu geliş ve gidişi, nefes alışı durdurursanız kısa sürede ölümle ta nışırsınız. Onu kontrol edebilirseniz kendinizin hakimi olursunuz. Kendinizin hakimi olursanız sonsuz evrenin de hakimi olursunuz. İnsanın saygınlığı, kaderini (karmasını) değiştirebilme onu yeniden belirleyebilme yeteneğinden gelir. Yoksa kadere (karma) mahkum oluşundan gelmez.

bir ara

hahaha * neden güldüğüm hakkında bir fikrim yok, sadece gülme istegi icimde, gece olanlardan sonra biraz daha fazla ihtiyac icerisinde olduğumu düşünüyorum, hatta daha farklı şeylerde hissettim, ilk defa - uzun zamandır hic çılgın birşey yapmamıştım. sarhoş değildim ama sonlara doğru sarhoş numarası yapmaya başladım. inanılmaz bır özgurluk verdi bana. neler yapmadım ki - poğaçacıya gittim biraz küfür eşliğinde poğaça aldım* hatta içerde patronu aradım. öyle zorla aldım, kendilerince imalathane olunca satışı yok- son sözler beni işimden mi arttırmaya çalışıyorsun"du ben bu arada poğaçaları alıp yemeye başlamıştım.

konu ne yaptıgımdan çok önumde duran bu engelleri sarhoş numarası yaparak aşmam beni de şaşırttı.

bir ara çatıdan atlamayı düşündüm- her zaman yatağımdan koşarak karşı çatıya atlama isteği duyduğum çatı kendı çatımdan bakınca okadar kolay görünmüşti ki. ama yapmadım - korkum atlamak değildi - atladıktan sonra yere nasıl ineciğimle ilgili şüphelerim vardı. atlamadim - bagirdim cagirdim catida müzik eşliğinde, sonra yatagıma yattım ve uzun up uzun rüyalara daldım...

ulan!

sevgi hiç birşeydir
aşk da öyle
bir bok yapmıyorsan onla

sevgini istemiyorum
aşkını da
aklınıda
seni istiyorum
sadece seni*



*bende kalan senin olan kırıntıları

sana

Aslı
seni senden istesem
sen mi kalırsın
Ben mi

İstanbula dönüş -üm

şuan yoldayım, yavaş yavaş dönüşüm gerçekleşiyor, saatte yaklaşık 90km hızla - çok da yavaş sayılmayan ama şehirler arasi yolculuk sınırları dahilinde ilerliyoruz. ben ve diğer otobüs sakinleriyle birlikte. her km başına dahada mutlu oluyorum – içimi kaplıyor bu mutluluk, görünürde birseyler yok, beni bekleyen birşey yok; eve girdikten sonra odamdaki beyaz duvarlar dışında -onlarıda sevgilim sophia boyadı - şuan sevgilim yanımda olduğu için düşünmeye gerek yok. rutin yapılması gereken işler insanı mutlu eder mi? yada bu küçük seylerle mutluluk kandirmacasına mi girmeli miyim ( kiramı ödemek, arkadaşıma para göndermek, yeni aldiğım ocağı ve fırını mutfağa yerleştirmek, duş perdesini takmak ve ben yokken evde koloni kurmaya çalişan tahta kurularına savaş açmak gibi ) belki bu savaş beni heycanlandırabilir fakat kimseyi öldürme niyetinde değilim, konuşarak - iletişimle sorunları çözme niyetindeyim. bakalım göreceğiz. kimin lehine sonuçlanacak bu anlaşma?
evet aramaya devam ediyorum: belki müziğin sesini son ses açarak, üstelik istediğim parçaları dinleyerek dans edebilirim - uzun süredir psychedelic şarkılar yasak - sokağimdaki komşularda özlemişdir beni – bağrışmalar belki huzur verir. bana ama psychedelic sevmemesi nedeniyle bir süre daha ertelemem gerekecek bu zevki. belki çatı katindan istanbul manzarası (hatırı sayılır bir manzara - haliç, boğaz, karşısı, eminönü, adalar kadar uzanan bir manzara) ama üst komşumun aklı selim olmamasi, kendince catıyı yasaklaması biraz neşemi kaçıracaktır. yasakları - özellikle insanlarin kafasindan uydurduklari - takacak birisi değilim fakat anlaşılmaz hırıltılar çıkartan üst komşum ve ailesini dinlemeye de istekli değilim.

durum böyle olunca daha farkli birşeyler bulmalıyım; arkadaşlarım beni özlemiş midir ? nede olsa 12 gündür yokum fakat onlarda yok. en son gitmeden son kalan bir kaç kişiyide temizledim - dedigim gibi öldürme niyetlisi değilim sadece ilişkilerimi bitirdim. belki akşamlari jugling buluşması için galataya kuledibine inerim, diabolayla oynarım ama bu kadar ilgide fazla geliyor; selamlaşmak, az buçuk tanıdığım birilerinin gelip sarılması, kısa 1 dakikayı geçmeyen konuşmalar 1 dk sonra sıkmaya başlıyor.

ben yokken ortalık biraz karışmış, eski arkadaşlarım, uzak-yakın görüştüğüm insanlara eskide kalmış konuları dile getirmişler. özel olan konuşmalar, internete girmemle yağmur gibi yağan acıklamalar ve soru bombordımanları - özur diledim - aslında özürüm kendi adıma değil geçmişte kalmış arkadaşlarımın geçmişteki konulari günümüze taşıma çabaları için. e durum böyle olunca uzak yakın arkadaşlarlada bir süre görüşmemek gerekecek. bir ara bunları konuşalım lafları şimdiden bir kement yada halka gibi başıma, boynuma takılmaya başlandı. durum çok da hoş görünmüyor ama hala mutlu olarak istanbula dönüşum gerçekleşiyor.

küçük bir sır verim, bir neden mutluluğumla ilgili; yanlız kalacağım - kimse olmayacak dönüşumde. kimseye söylemedim dönüşümü - yanlız bir kişiye. umarim yayılmaz - yanlız olmak ve konusmamak, hayalini kurduğum şeyi gerçekleştirmeye çok az kaldı. tatilde insan pek yanlız kalamıyor. bunun hayalini kurmuştum tatilden çıkmadan önce ama gerçeklesenler hiçde öyle olmadığını gösterdi. genenlde hayal perest birisi değilim (itirafım: eskiden biraz öyleydim ) nasıl olduysa tatilden cok keyif aldım, cok eğlendim, çok yoruldum. istanbulda yorulmadan kendimle olmak mutlu edecek beni. HUZUR kelimesi büyük harflerle dilimin üstüne oturdu. - ateşe vermeliyim - pek acı yiyen birisi değilim ama ateşe verilecekse birşeyler, acı çekmekten çekinmeyen birisiyim. mutluluğumla baş başa olmaktan mutluluk duyan birisiyim.

Ivan ılyiç’in ölümü

bir gece kalem arayarak uyandıgım, kafamdaki düşünceleri yazmak isteyip ( gece vakti otobüste herkes uyurken ) kalem bulamayıp sabaha kadar beklediğim bir kitaptan bahsediyorum (hatta kitabı bitirmediğim halde - kitap tam karşımdayken okumadığım, nefret ettiğim bir zamandı; sabaha kadar kapağını açmadığım bir kitaptan bahsediyorum )
başlarda bir günde bitirebileceğimi düşündüğüm kitabı günlere yaymaya karar verdim, başta kendimi durdurmuştum - herşey o kadar iyi gidiyordu ki; tasvirler, anlatılar ve merak, ve dehsete düştüm-korktum, çok korktum. bir ara keşke okumasaydım dedim kendime, keşke bilmeseydim anlatılanları. kendimle çok konuştum; devam etmeli miyim yada birakmalı mıyım diye. öğrenmek her zaman iyidir düşüncesiyle okumaya devam ettim ama okumuyordum, zorlanıyordum. dehset ve korku cabası. yasamını boşa harcadığını düşündüğü 17 yılın ardından sorduğu bu soru beni de korkutmuştu. - tatildeyken okunmaması gereken bir kitap - hatta diger kitaplarıda yanima almistim ama hiç birini okumadım. bu soruyla herşeyi anlamlandırmaya çalışıyordum. ne yaptığımı sordum kendime, ne olacağını - anlamını, bunların cevabını bulamadıkça çıldırıyordum. yaptığım şeyler ( gündelik şeyler de anlamını yitirmişti) ileriye gidip gelmişken, bu soruları ivan yatağa düşmeden, merdivenden düştükten sonra sormuştum. ara verdim okumaya, tekrar okumaya başladım ama sıkılıyordum. tolstoyun dramatize etmesi iyice canımı sıkıyordu. birkaç nokta daha yakaladım okudukça, sonlara doğru sevmiştim ve ivana gülümsüyordum, kabullenmiş olmasına, tolstoyun tanrıya bağlamasına uyuz oluyordum – yüksek bir yerden geliyormuşcasına ivanin aklina soktuğu düşünceleri benim aklima sokamadı - hatta le dramatizasyon deniyor sanırım adına ( bayilmak uzareyken, ivanin olumuyle bende mutlu olmuştum) ben bunalıma girmişken – buna da le abartma deniyor- ölümüyle rahatlamıstım - cok sevinmistim o korkunun gitmesine, o derinlige ulaşmasına ivanin. şimdi bakıyorum da cok sevmişim kitabi ama daha fazlasını kaldıramıcam gibi, ( şimdilik ) tolstoyun okuduğum ilk ve son kitabi olarak kalacağını düşünüyorum.
teşekkürler kitap için.
sevgiler,
mahir

not:> önsözü ne kadar beğendiysem son sözden o kadar nefret ettim. (son sözü bitiremedim bile) kendini kalıba sokup - iddalarıyla sanki baskaları belirli kalıptaymış da dışardan bakıyormlarmış gibi göstermeye çalışan aptallar sürüsü; yazarda yazarın örnek gösterdigi yazarlar da. küçük bir alıntıyla notumu bitiriyorum: ``gerçeklik duygunuz yoksa iyi bir roman yazamayacağınızı söylemeye gerek yok.`` sacmalik !! :)